Acı biberin hikayesini bilirmisiniz...




Bahsettiğim bildiğiniz kırmızı pul biber... Bizim kültürümüzde yer alan ama başka kültürden bizlere gelen acı biberin hikayesi. Atlas dergisinin Kasım sayısında Kırmızı biberin hikayesi anlatılmış. Meğer kırmızı biber sadece 200 yıldır bizim sofralarımızı süslüyormuş.Asıl anavatanı Meksika imiş.

Türkiye de ise yeme ve yetiştirme rekoru Gaziantep de imiş.Ve Adana biberi çok tüketmesine rağmen havanın çok nemli olması nedeniyle maalesef biberi yetiştiremiyormuş.
Şu ahir ömrümde bir şey daha öğrendim. Okuduklarıma gelin beraber göz atalım;

Sadece 200 yıldır kültürümüzün özellikle de Gaziantep,Şanlıurfa,Adana,Antakya kültürünün vazgeçilmez parçası acı biber. Bu coğrafyanın tüm insanlarının en önemli parçası olmuş. Ekimi ,yetişmesi,hasadı,ticareti... Anlayacağınız bu coğrafya biberle yoğurulmuş.

Antep te her evde yılda 3000 ile 10.000 arası biber kurutuluyor. Her yere biber kokusu hakim.Biber de öyle bir biber ki ağzınıza sokamazsınız. Antepliler ise avuç avuç yiyiyor.

Türkiye de biberin % 70 i Antep te İslahiye ve Nurdağ da yetişiyor.Hasat mevsimi Ağustos ortasından Ekim sonuna kadar. İklim müsait olursa bir tarladan 3 kez toplanabiliyor.Fakat İsrail deki gibi makinalarla değil. el ile toplandığı için işçi sıkıntısı çok yaşanıyor.

Şanlıurfad a ki biber ise namı değer isot...Kökeni sıcak-ot tan gelirmiş.Burada kuruturken kararan biberler çiğ köfte için ayrılırmış.Özellikle Siverek yöresi bibere çok düşkün. Burada toplanan biberleri pul bibere dönüştürmek için yıkanıp tohumları çıkarılan biberler serilerek kurutuluyor. Güneşte ne kadar kalırsa biberin acısıda o denli iyi oluyor. Yani biber acısını güneşten alıyor.

Biberin tadının yanında faydalarından da bahsetmeli. Öyle ki mide yaralarına iyi geliyor. Yüksek oranda A ve C vitamini içeriyor ve kanser tedavisinde kullanılıyor. C vitamini oranı Limondan daha yüksek varın siz düşünün artık.

Biberi bu coğrafyada öf pöf demeden yiyebilmek güç gösterisidir. O kadar ki ağızda acısı dağlansın diye üzerine sıcak çay içerler.

 Tüm bölgelerin biber acılıkları farklıdır.Mesela Adana çok nemlidir. Orada kurutmalık biber yapamazsınız.Burası salçalık biberin cenneti. Salçaya burada reçel diyorlar. Bu da çok hoşuma gitmişti duyduğumda. Burada ki Karaisalı bölgesi salçalık biber deyince ilk akla gelen yerlerden. Tabi salçalık biber yetiştirilmesi sırasında  birde İzmir ve Bursa var.

Adanalılar biber tatlı çıkarsa boşuna yedik diye dertleniyorlar.

Burada anlatılan hikayeler de çiğ köftenin ilk yapılışı Hz İbrahim dönemine kadar götürülmüş. Söylentide o zaman ateş yakmak yasak olduğu için vurdukları ceylanı döverek içine acı biber salçası koyarak pişirmişler. Tarif doğru ama o zaman ortada biber yokmuş.Yani biber efsanelere bile konu olmuş.

Salça işine gelince  meşaketli bir iş salça. 100 kg biberden  20 kg salça çıkıyor.Salçalık biber Urfa ve Antep e göre  daha rahiyalı ve kırmızıdır Adana da.Karaisalılar biber bakımını bebek bakımına benzetirmiş.'' Sıcaksa üstünü açarız,soğuksa üstünü örteriz '' derlermiş.

Anlayacağınız bibere özel ihtimam gösteren bir coğrafyamız var. Ne güzel bir kültür. Umarım gidip gezmek nasip olur. Son olarak röportajdan  bana dokunan bir cümleyle yazımı bitirmek istiyorum.


''İki türlü acı var burada. Kan davaları,cinayetler....Burası acı bir coğrafya. Sofrada ki acıya yönelmemiz lazım. Yürektekine değil.''


resimler ve röportaj için atlas kasım sayısına bakabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hoşgeldin 34 yaşım...

Grinin Elli Tonu ve serisi -Fifty Shades of Grey