Alışılmadık Diyaloglar - 2018 25. Kitap Tanrı ile Sohbet 2




Evet efendim bir kitabın daha sonuna geldik. Bu seri beni çok heyecanlandırıyor. Belki de okurken gerçekten yüce bir güç tarafından kitabın oluşturulmasına katkıda bulunulduğunu düşündüğüm  yada düşünmek istediğim için.

Kitabın ilkinin yorumunu yaparken de aynı tereddütteydim. Bu tür yazılar yazmak ve kabul edilmesi her zaman zordur. Her zaman karşı çıkan ve yazılanları çürütmeye çalışan anne -babalar, eş -dostlar çıkacaktır.
-Tövbe de çarpılırsın bile derler.
 Ben kendi aileme söylesem saçmala Hande derler.

Ama her ruhun bir yaşam ve dünyada bulunma amacı olduğunu ve bu amaca hizmet etmek için var olduğunu bilseniz... Bilince farklı oluyor.
Ben ruhumun bu amaca hizmet etmek için burada olduğunu düşünüyorum. Ruhum sıkışıyor diyorum ya... ruhum şifalanmasına  ve aldığı bu şifayı ve ışığı dağıtmasına ihtiyacım var. Her şeyin olması gerektiği zamanda olduğunu düşünürsek ki bu evrende bu hep böyle olmuştur.Benim için de zamanı diye düşünüyorum. Çalışıyorum...



Sevgi... Kitabın ana fikri her zamanki gibi sevgi. Sadece sevgi ve ışıktan var olduğumuzu DNA' mızda saf sevginin işli olduğunu düşünürsek bu şaşırılacak bir durum değil tabi ki.

Düşünsenize Kaf suresinin 16. ayetinde derki '' Ben size şah damarınızdan daha yakınım''  bir başka sure olan Secde suresi 9. ayette derki ''Onu şekillendirip ona kendi nurundan üfleyen Allahtır''  bir Başka sure İsra 13. ayet derki '' Biz onun kaderini kendi çabasına bağlı kıldık''

O halde Allah her zaman yanımızda içimizdedir. Bütün vardır. Ve her yaratılan bütüne hizmet eder. Kader bir kere yazılmaz, her insanın özgür iradesi vardır. Herkes kendi kaderini kendi yaratır. (Ölmek doğmak ve evlenmek dışında)  Bunları bilip evrende hala çekim yasasına yada Allahtan isteyerek daha doğrusu bir nevi kendi hayatında yaratabileceğine neden inanmaz insanoğlu?

Yaşadığımız yüzyılda artık doğan çocuklarımız bile daha farklı daha yüksek bir frekansta doğarken, Dünya ve insanlık olarak neden daha iyiye gitmiyor her şey?

Bu kolektif bilinci ve atalarımızdan gelen enerji alanımızda ki eterik bağı nasıl keseriz. İyinin ve kötünün olmadığı sadece hata yapılabileceğini nasıl ayırt ederiz?


Kitap derki Hitler sizce kötü müydü? yoksa hatalı mı davrandı?

Derki Hitler yaptıklarını kendi halkının refahı için yaptı. Bir yöneticinin halkın çıkarları doğrultusunda hareket etmesi kötü diye anılabilir mi? Yada bugün bile yahudi toplumu hala kabul görmeyip savaş içindeyse, günümüzde bazı kesimler Hitler en iyisini yaptı İsrail yok edilmeli diyorsa.  Bunları söyleyen kolektif bilincin yada Hitlerin arkasındaki destekçi olan halkın Hitler den bir farkı kalır mı? Sevgi olmadan yapılan bu davranışların tek suçlusu Hitler midir?


Bugün tüm dünyada halkı savunan Meclislerde bile halkın temsilcisi vekiller yumruklarla kavga ederken. Hangi dünya ülkesinde saf sevgi olabilir. Hangi ülke korkusuzca saf sevgiden bahsedebilir?
İşte tüm  dünyada yaşanan bu ve benzeri olaylar Allahın yarattıkları değil insanların kendi yetiştiriliş ve kolektif bilinçle yaratılmış olduğu sonuçlarıdır. Bunları Allah değil insanlar kendileri yarattı.

Afrikada binlerce çocuk ölürken Amerikada obeziteden ölen insanlar varken belkide tüm Afrikayı doyuracak yemeği her gün çöplere dökerken de bunu yaratan Allah değildir.
İNSANLIK VE DAHA FAZLA KAZANMA  HIRSIDIR.


Ne zaman ki kazanan el yoksulu görür. Dünya o zaman İnsan olabilir. Zenginlik ve fakirlik yine olacaktır ama yoksulluk yaşamın en doğal haklarından olan yaşama ,barınma,giyinme ,doyma ihyacı nı karşılayamayan insanlar olmayacaktır.

Bu yazılanlar benim yorumlarım gibi görünse de aslında kitabın anlattıklarıdır. Ben de 100 de 100 kitaptaki düşüncelere katılmaktayım.

İlk kitapta insanın kendini fark etmesi ve yaratıcılığını kullanmasından bahsederken ikinci kitap dünyadan ,politikadan güncel yaşananlardan daha çok bahsetmiş. Üçüncü kitapta ise evrenin sırları varmış. Bakalım onu henüz okumadım.

Son olarak Tanrının  dünyadan insanlardan isteği şöyle açıklanmış. Paylaşmak istiyorum.

Dünya Devleti anlayışı olsa,yaşanan anlaşmazlıklar dünya mahkemesinde çözülse ve savaşa gerek kalmasa. Barınma, giyinme,doyma ,sağlık hizmetleri herkese eşit olarak verilse. Ve herkesin kazana bileceği bir üst kazanç olsa.
Yine fakirlik ve zenginlik olacak herkes aynı kazanmayacak ama kimse açlıktan yada sokakta donarak değil yada çocuklar bakımsızlıktan ve hastalıktan ölmeyecek.

Herkes en fazla kazancının 500 bine kadar olan kısmını kendine alabilse. Kalan kazancın % 40'ı  sosyal-ekonomik zorunlu faaliyetler için ayrılsa kalan %60 'ı ile gelir sahibi istediği yardım da bulunsa... Her çalışan gönüllü olarak  kazancının %10 unu dünya fonuna yatırsa... Dünya çok güzel ve kardeşçe yaşanan bir yer olmaz mıydı?

Çok ütopik fakat harika bir fikir!!! Doğduğumuzda bizimle olan masumluğu sevgiyi ve kardeşliği hiç kaybetmeden yetişsek kim bilir belki de gerçek olurdu.

Ümidim Çocuklarımızın yüksek bilinçle doğmuş olması. Dünya'nın Altın çağına girmek üzere oluşu...
Saygılar efenim

Yorumlar

Popüler Yayınlar